30 Eylül 2011 Cuma

The Treasure Hunter: Ci Ling




2009 yapımı bu filmin yönetmeni Kevin Chu (Chu Yen-Ping) iken kadroda Jay Chou, Lin Chi-Ling ve Eric Tsang gibi isimler yer almakta.



Filmin kısaca özetine gelirsek; yazarımsı olan hafif depresif, ilgi budalası, babam zamanında beni terketmişti bunalımına sahip esas kızımız,  babasıyla doğum gününde buluşamadan çölde bulunan saklı kenti bulmanın peşinde olan bir grup tarafından kaçırılır. Eş zamanlı olarak başka kötü adamlar tarafından babası öldürülür. Bu durumda saklı kentin haritasını yanına alarak esas kızı kurtarmak, gençliği çöllerde ve bu kızın babasının yanında geçmiş olan (şaka şaka hala genç merak etmeyin) Qiao Fei' ye düşer( Jay Chou). Bu buluşmada kızı kaçıran Usta Hua ve Chop ile tanışırlar. Çölde izbe bir barınağımsıda tam skoru eşitleyeceklerken  bir mumya adam bunlara saldırır ve bu arada bir adet velet haritayı kaçırır. Tam o esnada da efsanevi çöl ordusu bu gruba saldırır ( bir geldi mi art arda geliyor işte). Tabii ki bu dörtlü araba ve motorlarıyla bu çöl ordusundan kaçmayı başarır. Filmin en sevimli karakteri olan velet, çaldığı haritayı çölde bir uğrak yeri olan köyündeki gizemli şefe götürür ki bu şefe hasta oldum, belirteyim. Sonra depresif kızımız "Babam bizi niye terk etti anlamak istiyorum. Bunun için de en iyisi şu kenti bulayım" deyince oğlanla kız da haritanın peşine düşer. Usta Hua ve Chop' un da yolları bu köye düşer. Bu arada hep merak ederiz filmin başında tanıtılan efsanevi çöl kartalı kim diye ama buraya kadar bir açıklık gelmez. Neyse, harita bir süre sonra hayırsever şef tarafından çoğaltılarak beleşe tüm hazine avcılarına dağıtılır. Böylece herkes saklı kentin peşine düşer. Tabii ki esas kız ve oğlan yolculukları boyunca hafiften cilveleşmekten de geri durmaz. Özellikle kız biraz ilgi budalası olduğu için normal karşılıyoruz. İkili saklı kentin yüzeyine geldiklerinde filmin en taş karakteri, ehemm yani çöl kartalı ile karşılaşırız. Buraya gelen şef ile birlikte Qiao Fei, çöl kartalı ve şef arasındaki problemin çözümüne tanıklık ederiz. Sonra Usta Hua ve Chop da eksik kalmaz, gelir, saklı kenti bulurlar falan...






İzlerken sıkıldım desem yalan olur ama öyle çok bir şey beklememek lazım başlarken. "Mumya" tarzı hafif fantastik, hafif görsel, espirili, eğlenceli sayılabilecek bir film. Aslında eldeki malzeme güzelmiş, farklı şekilde işlense daha hoş bir film ortaya çıkarmış gibi duruyor ama olan olmuş tabii yapacak bir şey yok. Aksiyon sahneleri fena değil diyeceğim ama efekt kullanılmış cinsi sizi rahatsız etmiyorsa ayrıca halat olayı çok belirgin kalmış. Yine de izleniyor mu izleniyor orası ayrı... Kafaya ne, neden diye takmazsanız seyir keyfiniz bozulmuyor ama çöl ordusuna ne oldu, hayaletler niye çıktı ve sonra yok oldu gibi anlamları pek aramayın filmde.

Bu da filmin müziklerinden. Beste Jay Chou' ya ait. Piyano versiyonu;



Gelelim serinin en bomba karakterlerine;

En sevimlisi kesinlikle velettir.

"Rüyamda tanrılar beni kovaladıııııı!!!" diye tüm tanrı heykellerini parçalayan şefe hastayım. :)

Serinin en cool kadın karakteri Dao Dao' dur hele puro içişine hasta oldum.

En taş karakteri - her ne kadar çöl kartalı efsanesinin altında kalmışsa da çöl kartalı olan Baron Chen' dir.

Filmin en güzel, en bomba, en eğlenceli çifti Dao-Dao ve Çöl kartalıdır.


Böyle bir film işte. Beklenti olmadığında eğlence yaratıyor ama bir tek sorum var sadece o ilk bar sahnesinde çıkan mumya adama ne oldu?

26 Eylül 2011 Pazartesi

BUGÜN...Uzun zaman önce...

Bugün hava tam sevdiğim şekilde... hafif kapalı, gri ve hafif soğuk...

Bugünün bir diğer anlamı nedeniyle bunu hediye ediyorum... ahaha hediye ettim.




Ve bunu da...






http://www.youtube.com/watch?v=Al4bkGP3fbQ

http://www.youtube.com/watch?v=QPw2Cb6s8qk&feature=related

25 Eylül 2011 Pazar

CYRANO DATING AGENCY (CYRANO AGENCY): " Herşey olayım derken hiçbir şey olamadı..."




Günlerden bir gün bilgisayarım ağır yaralanıp hastaneye kaldırılmışken ve ben sıkıntıdan komalara giriyorken denk geldim bu 2010 yapımı G. Kore filmine. "Aaa Cyrano? Ne alaka acaba?" diye başladım.

Yönetmeni Kim Hyun Sook olan, oyuncuları arasında Uhm Tae- Woong, Lee Ming Jung, Daniel Choi gibi isimlerin bulunduğu film aslında fikriyle gülümsetti bayağı.

Tiyatrolarını tekrar açabilmek için Cyrano Agency adlı şirketlerini kuran 4 oyuncu, cin fikirli girişimlerinde şirketlerine verdikleri " Cyrano" ismine yakışacak biçimde aşık oldukları kadına veya erkeğe açılamayan, hislerini dile getiremeyen müşterilerine tam teşekküllü hizmet vermektedirler. Ama ne hizmet!! Müşteri bir kadını mı tavlamak istiyor? Hemen senaryolar yazılıyor, eleman için hazırlanmış özel replikler üzerine eleman vurgu, tonlama, duruşlar üzerine çalıştırılıyor, önemli tüyolar, birini etkileyecek tüm alternatifler düşünülüyor, gerekli atmosfer yaratılıyor... Hatta yağmur yeterli değil mi? Yağmur bile yağdırılıyor. Tabii tüm bunlar belirli bir çalışma süresinin, stratejik planlamanın ve ekip çalışmasının sonucunda oluşuyor ve sonuç her zaman başarılı!







Ekibin amacı tiyatrolarını tekrar açmak için para kazanmak olduğundan yaptıklarını pek sorguladıklarını sanmıyorum. Aldıkları sonuçlar her zaman başarılı ancak insanoğlu bu bugün birini sever yarın diğerini. Yine de bu fikri oldukça çekici bulduğumu söylemeliyim, gerçek bir girişim olması sonucu iyi paralar getireceği kanaatindeyim. Gerçi yurdum insanı "Yer mi Anadolu çocuğu!!Hoşlanıyorsam gider kendim söylerim !" der mi demez mi ayrı bir tartışma konusu.

Neyse Cyrano Acentası' nın işleri iyi gitmektedir taaki yeni bir müşterilerinin tavlamak istediği kadın olarak ekibin elebaşı durumundaki Byung Hoon' un (Uhm Tae Woong'un yani Muhteşem Kraliçe' nin azimle taşları çatlatan Yooshin'i ya da The Devil' ın dedektifi) eski sevgilisini ortaya koyana kadar... Bu noktada Byung Hoon kadını ( Lee Min Jung) hala seviyor olmasının da etkisiyle bu işi sorgulamaya başlar ama sorgu etik bir sorgu olmaktan ziyade bir profesyonel olarak işe devam mı etmeliyim yoksa elemanın ayağını mı kaydırayım ikilemi üzerine olur.İlk başlarda ikinci seçenek ağır basarken elemanı Che Guevara taklidine bile döndürmeyi dener. Sonuç bir facia olurken bizimki de geçmişiyle hesaplaşmayı seçer.

Film böyle devam ederken ilk başlardaki temposu düşmekte ancak "Cyrano" adı film için başarılı bir seçim olmuş.

Cyrano De Bergerac' ı bilirsiniz. Gerçekten yaşamış bir karakter olmasının yanında günümüzde daha çok Edmond Rostand' ın etkileyici ve en başarılı tiyatro eseri olarak bilinir. Hem bütünüyle hem de Cyrano karakteriyle etkileyicidir, herkesin içinde biraz bu karakterden vardır belki de...

Haksızlığa, adaletsizliğe karşı tahammülü olamayan, harika bir silahşör, nüktedan bir kişilik, sivri bir dile sahip ve karşısındakinden korkmadan bunu kullanabilecek bir cesarete sahip olan, bir edebiyatçı, bir filozof ve bir şair olan Cyrano De Bergerac... Tek kusuru burnunun kocaman olması olan ve bu fiziksel kusuru nedeniyle etrafındakilerin alaycılığına rağmen onlara boyun eğmeyen karakter. Kuzeni Roxanne' e en asil duygularla aşık olan ama onun güzelliği ve ruhu karşısında erimesine rağmen kendisinin fiziksel çirkinliği nedeniyle duygularını sadece ona karşı açıklayamayan, güzel Roxanne' ye abayı yakmış, iki kelimeyi yan yana getiremeyen, eli yüzü düzgün arkadaşı Christian için Roxanne' e - Roxanne' nin iyiliği için olduğunu düşünürken - aşk mektupları yazan, içi yanmasına rağmen Christian' a karşı öfke duymayan bir karakter...

Bu oyunu okuyan ya da izleyen kimse etkilenmeden kalamaz sanırım. İşte en sevdiği oyun ve en sevdiği karakter Cyrano olan Byung Hoon' un da durumu bir nevi bu karakterle özdeşleşmekte bu filmde...

Film böyle devam eder... Bana kalırsa ne çok iyi ne de çok kötü bir film. Bu sonbahar akşamlarında seyirlik bir tercih olabilir. Filmden sonra benim oyunu tekrar okuyasım geldi orası ayrı bir konu ayrıca hala bu girişim işi aklımın bir köşesinde durmakta.



"peki ne halt etmeye bindi,
ne halt etmeye bindi alemin gemisine.
Felsefeyi severdi, fizikten de anlardı,
laf altında kalmaz yaman bir silahşördü,
ve başkasının hesabına...
bazen aşık olurdu..."



"şairdi, felsefede hayli bahresi vardı,
yaman silahşördü
Cyrano De Bergerac' dı adı
herşey olayım derken hiçbir şey olamadı"

19 Eylül 2011 Pazartesi

GINTAMA: HASTASIYIM!!!




Huyum gereği ya da beceremediğim içindir hiç bir zaman en sevdiğim 10 anime, en sevdiğim 10 manga gibi listeler çıkaramam. İzlediğim her animenin, filmin, okuduğum her manganın ya da kitabın ayrı bir yeri vardır. Hepsinin iyi ya da kötü yanları bulunur benim için, yerleri ayrıdır. Tek istisnam film konusunda olabilir o da hala bu yaşımda en sevdiğim filmi sorsalar Star Wars diye yanıtlarım... Onun ilk sıradaki yeri asla sarsılmaz.

Hal böyle olunca kendi ufak anime geçmişime baktığımda çok sevdiğim bazı animeler vardır... Ghost in the Shell, Dragon Ball, Cowboy Bebop, Rose of Versailles, Legend of Galactic Heroes, Trigun gibi... Hangisi ilk sırada bilemem ya da her gün yer değiştirebilirler araya yenileri gelir vs... ancak son zamanlarda delicesine tutulduğun ya da son dönemdeki favorin nedir diye sorsalar bu eskilerin arasına girebilecek bir anime/manga var ki hiç tereddüt etmeden yanıtlarım: Gintama!!!







Çoook uzun zamandır hakkında adam gibi birşeyler yazarım diye bekliyorum ama olmayacak. Bu konuyla ilgili düzgün birşey çıkmayacak.Buna karar verdiğim için bodozlama dalmaya gerek gördüm zira artık Gintama' dan bahsetmezsem öleceğim hastalığına yakalandım.

ilk opening:merak edenler için parça Pray//Tommy Heavenly6




Oturup neden Gintama' yı sevdiğimi de akıl ve mantığa dayalı bir çerçevede yazmak gibi bir niyetim yok... yalnız mangakası Hideoki Sorachi' ye saygılarımı sunasım var.
İlk önce yıllar önce tamamen tesadüfen animesini izlemeye başladığı sonra ufaktan mangaya da sardık tabii... Öyle bir bağımlılık yaptı ki her gün belli bir doz almak zorunluluğunda hissetmeye başladım kendimi. - bu bağımlılıktaki önemli esaslardan biri de sanırım daha ilk bölümde elemanlardan birinin ışın kılıcını çıkarmasıydı -

Mr Raindrop - nostalji oluyor. İkinci kapanış. Mr Raindrop//amplified




Gintama genel yapısı itibariyle epizodik denilebilecek bir seri. Her bölüm çoğu zaman birbirinden bağımsız zaman zaman düz kontak saçmalıyorlar ancak bu saçmalama bile insanı baymak ya da sinirlendirmek yerine gülme krizlerine sokmaya yeterli. Klişeler ve belli kalıplarla sağlam kafa buluyor. Ayy bu bölümü beğenmedik diyen izleyici triplerini alıp yerin dibine sokmaktan tutun kendi ekibinin kendi gebeşlikleri, karakterleri ya da yeteneksizileriyle kafa bulmalarına varan noktalara kadar açılmakta. Epizodik olması konusu olmadığı anlamına gelmiyor tabii ki ama bunu izledikçe daha iyi anlar insan o nedenle bu noktaya girmeyeyim. Ha bu arada zaman zaman araya öyle arclar sokuyorlar ki insan yerinde yamuluyor. Pek çok seriden daha sağlamdır bana kalırsa bunlar.





Gintama'da gönderme bol. Bleach, naruto, death note, dragon ball gibi pek çok animeye, rocky ve nice filme, b'z, exile gibi gruplara açık göndermeler mevcut ancak nasıl gönderildiklerini oturup izlemek lazım :) Bunlarla beraber tarihe, kültüre, anlayışa da ince dokundurmalardan geri kalmamakta.

bunu çok duyar insan :)



Bazı tarihi karakterleri ve kurumları da içinde barındırmakta Gintama. Katsuro Katoro ya da Shinsengumi gibi ama Gintama' dan tarihi gerçeklik beklemeyin. Edo döneminin sonunu farklı bir arka planla arkasına almış olsa da Gintama' nın anlattıkları farklı konular.

Filler kavramıyla da bana kalırsa inceden dalgasını bulmakta ama insan yerinde donup kaldığı için kızamıyor bile.. yani misal bir 93. bölüm vardır ki nasıl tanımlayayım bilemiyorum :)

Neyse yine sıkıcı bir gidişat izlemeye başladığımın farkındayım.

Gintama' yı Gintama yapan öğelerden biri de karakterleridir sanırım. Hepsi ayrı ayrı sevilesi, en sinir bozucusu bile özlenebilir. Yoruyaza üçlüsü - Gintoki, Kagura, Shinpachi kontenjandan Sadaharu - , Shinsengumi - Kondo, Okita, Hijikata - , Katsuro ve Elizabethi, Otae'si, Otase'si, Hasegawası daha bir sürü...Hangi birini saysın şu insan?

Anime aleminin en gaz parçalarından biri ilan ettim ben bunu ve en bomba açılışlarından... Does // Donten




Bu da parçanın tamamı hem de canlı canlı. Dayanamadım.





Gintama da yok yok, uzaylı, samuray, ninja, robot ne ararsan... geniş dünya, eğlenceli ve gülmekten öldürebilecek bir mizah - zaman zaman ince zaman zaman gayet açık - ... ancak Gintama' yı sadece bir komedi olarak ele almamak lazım...

Neyse işte Gintama bambaşka bir seri... Hastasıyım. Huyum değildir insanlara bir şeyi zorla sevdirmek ama Gintama' yı itinayla sevmek, bağra basmak lazım. En azından bir şans vermek.
Gintama bir hastalık... İnsan yakalanınca kolay kolay kurtulamıyor.

ore no Jump... Bir Jump manga uğruna neler oluyor???



Evet ben bir Gintama bağımlısıyım. Tüm bölümleri bitirmeme rağmen hala geri dönüp izliyorum...







Aslında ayrıca yazılmayı hak ediyor ama bu parça bambaşka... Yorozuya Blues...Benizakura arc ta kullanılmıştı ama filmde yok. Zaten süper arc bir de üzerine bu...Sanırım tüm ostlar içindeki favorim... sözleri de ayrı bir anlam katıyor.

14 Eylül 2011 Çarşamba

DRAGON SQUAD: MANG LUNG




Ambalajı güzel içi vasat altı olan 2005 Hong Kong yapımı bir Daniel Lee filmi.

Neden ambalaj güzel? Çünkü kadroya bakıyoruz ve Sammo Hung, Vanessa Wu, Shawn Yue ve daha nice ismi görüyoruz.


Kadro göz doldurucu, aksiyon sahneleri genel anlamda iyi. Karakter kurgusu yok denilebilir ama karakterlerin etiketleri cafcaflı. hikaye için basit bile denemez. Yine de güzel görüntüleri ve klasik Hong Kong atraksiyonlarıyla vakit geçirmek için izlenebilecek bir film.

Filmin en güzel yanı ise bana göre filmden daha fazla anlam taşıyan oldukça hoş bulduğum kapanış parçası "xue de mingzi shi hui yin".

11 Eylül 2011 Pazar

ONE MORE TIME ONE MORE CHANCE: 5 CENTIMETERS PER SECOND




2007 yapımı bu Makoto Shinkai yapımı anime için ne söylenebilir ki?
Çok sade ama çok gerçek sırf bu nedenden insanın içini acıtıyor...





Bu animede yer alan animenin kendisi kadar güzel parçalarından, One more Time one more chance. Masoyoshi Yamazaki parçası. Animede zaten çarpıyor ama ayrı olarakta ne zaman dinlenilse insanın içine bir hüzün düşürüyor.





Merak edenler için parçanın romaji sözleri;

kore ijyou nani wo ushinaeba kokoro wa yurusareru no
dore hodo no itaminaraba mou ichido kimi ni aeru
One more time kisetsuyo utsurowanaide
One more time fuzakeatta jikan yo

kuichigau toki wa itsumo boku ga saki ni oretane
wagamama na seikaku ga naosara itoshikusaseta
One more chance kioku ni ashi wo torarete
One more chance tsugi no basho wo erabenai

itsudemo sagashiteiruyo dokka ni kimi no sugata wo
mukai no HOOMU rojiura no mado
konna toko ni iru hazu mo nai noni
negai wa moshimo kanau nara imasugu kimi no moto e
dekinai koto wa mou nani mo nai
subete kakete dakishimete miseru yo

sabishisa magirasu dake nara dare demo ii hazu na noni
hoshi ga ochisouna yoru dakara jibun wo itsuwarenai
One more time kisetsu yo utsurowanaide
One more time fuzakeatta jikan yo

itsudemo sagashiteiruyo dokka ni kimi no sugata wo
kousaten demo yume no naka demo
konna toko ni iru hazu mo nai noni
kiseki ga moshimo okoru nara ima sugu kimi ni misetai
atarashii asa kore kara no boku
ienakatta "suki" to iu kotoba mo

natsu no omoide ga mawaru
fui ni kieta kodou

itsudemo sagashiteiruyo dokka ni kimi no sugata wo
akegata no machi sakuragi chou de
konna toko ni kuru hazu mo nai noni
negai ga moshimo kanau nara imasugu kimi no moto e
dekinai koto wa mou nani mo nai
subete kakete dakishimete miseru yo

itsudemo sagashiteiruyo dokka ni kimi no kakera wo
tabisaki no mise shinbun no sumi
konna toko ni aru hazu mo nai noni
kiseki ga moshimo okoru nara ima sugu kimi ni misetai
atarashii asa kore kara no boku
ienakatta "suki" to iu kotoba mo

itsudemo sagashiteshimau dokka ni kimi no egao wo
kyuukou machi no fumikiri atari
konna toko ni iru hazu mo nai noni
inochi ga kurikaesu naraba nandomo kimi no moto e
hoshii mono nado mou nani mo nai
kimi no hoka ni taisetsu na mono nado





Kendim çevirmeye üşendiğim için en iyisi hazır yemek. İngilizce çevirisi şöyle...

If I lose any more than this, will my heart be forgiven
How much pain before I can see you again
One more time, please don't change the season
One more time to the time when we fool around

When our path cross each other, I am always the first to turn
Making me indulge more in my selfish way
One more chance tripped by memories
One more chance we cannot choose our next place

I am always searching somewhere for you
Opposite of the house, the other side of the alley's window
Even though I know you won't be here
If my wish is to be granted, please bring me to you right now
Betting and embracing everything
To show you there's nothing else I can do

Anybody should be fine if it was just to ease loneliness
Because the stars in the night sky seems like falling, I cant lie to myself
One more time, please dont' change the season
One more time to the time when we fool around

I am always searching somewhere for you
Even at the intersection and dream
Even though I know you won't be here
If miracle was to happen, I want to show it to you right now
A new morning, myself
and the "I love you" which I couldn't say

Summer's memory is revolving
The sudden disappearance of heart beat

I am always searching somewhere for you
At dawn's town, At Sakuragi street
Even though I know you won't come here
If my wish is to be granted, please bring me to you right now
Betting and embracing everything
To show you there's nothing else I can do

I am always searching somewhere for your fragment
At the destination's shop, At the corner of the newspaper
Even though I know you won't be there
If miracle was to happen, I want to show it to you right now
A new morning, myself
And the "I love you" which I couldn't say

I always end up looking somewhere for your smile
At the railway crossing of the fast pace town
Even though I know you won't be here
If life can be repeated, I'll go to you many times over
There's nothing else that I want
Nothing else is more important than you


sözler için kaynak: http://www.animelyrics.com/anime/bfivecm/bfivecmonemoretime.htm

7 Eylül 2011 Çarşamba

PYSCHIC: Diğer adıyla HAUNTERS, CHONEUNG RYUKJA




Şu Pyschic kelimesini yazmayı hiç beceremem hatta buraya bile yanlış yazmış olabilirim ama kontrol etmeye üşeniyorum. Neyse...

Bilinen diğer adı Haunters olan bu film 2010 yapımı Kim Min Suk filmi. Olaylar genel anlamııyla iki eleman arasında dönüyor. Bunlardan biri Go Soo diğeri ise Kang Dong Won.

Günlerden bir gün bir pazar gecesi oturmuş bir yandan pazartesi sendromu öncesi sendromu yaşayıp bir yandan da uyumazsam belki yarın olmaz düşünceleri içinde kıvranırken denk geldim bu filme. Hadi bir göz atayım tavrı aslında istemem yan cebime koy tavrını gizliyordu çünkü Kang Dong Won' un adını görmüştüm. Tabi bu filmin bir ara çok konuşulan "amanda Türk oynuyor filmde" filmi olduğunu anlamam Ali' nin kendini "ben Türk' üm" diye tanıtmasına kadar sürdü.

Elemanımız Go Soo bir atölyede işçi olarak çalışan, biri Türk diğeri - yanlış hatırlamıyorsam - Ganalı olan iki kankasıyla takılıp kendi halinde yuvarlanıp giderken doğum günüde geçirdiği ufak! bir kazayla hayatı azıcık tepe taklak olur çünkü işten atılır.Azmedip iyileşip tekrardan ufak bir dükkanda iş bulur. Her şey düzeliyor derken özel gücü görebildiği insanları gözleriyle yönlendirebilmek olan Kang Dong Won ile bu dükkanda feleğin ikisine de bir sillesi olarak karşılaşır ve gelişen olaylar nedeniyle ikisi arasında kovalamaca başlar. Go Soo takıntılı bir şekilde takibinden vazgeçmez Kang Dong Won da "niye benim gücüm buna işlemiyor?" hezeyanları içinde kıvranırken aynı zamanda aleyhine işleyen süreci durdurmanın tek yolunun Go Soo' yu yok etmek olduğunun bilincinde olarak geri adım atmadan meydan okur. Film böyle devam ediyor sonuna kadar işte...

Bu arada bu gereksiz paragrafta belirtmek istediğim bir durum var ki "göz" denilince aklıma gelen ilk isim muhtemelen Duelist' in (Hyeongsa) etkisiyle her zaman Kang Dong Won oluyor. Yine göz odaklılık ve burada da kendisi Cho-in.

Filme geri dönersek özellikle ilk sahneleri ve dükkanda karşılaştıkları sahneleri başarılı buldum. Film için oldukça umut vericiydi. İyi bir gerilim atmosferi yaratmayı başarmış olduklarını düşünmeme rağmen içimden bir ses "acaba pazar gecesi geriliminin dışa vurumu olmasın?" diye soruyor bana şu anda ama o sese kafa göz daldım.

Neyse genel anlamda değinmek gerekirse konu ve malzeme güzel ancak işleniş ve kurgu basit ve yüzeysel kalmış görünüyor. Kötü değil ancak eldeki fikir ve kadroyla çok daha başarılı bir anlatım sonucu daha doyurucu bir çalışma ortaya çıkabilirmiş gibime geliyor.

Senaryonun içindeki öğelerin dengesi biraz bozuk olduğu için ortaya da pek istikrarlı bir şey çıkmamış. Özellikle insanı ohannes denilen bir sonla baş başa bırakıyor ancak Go Soo' nun oyunculuğu ve senaryonun içinde barındırdığı etkenlere bağlı olarak çokta can sıkmıyor. Bir de "Uzun ince bir yoldayım" olayı var.

Go Soo' nun oyunculuk tarzı zaten belli. Burada karakteri daha fazla ön plana çıkarılmış, iyi sürüklemiş. Kang Dong Won bana kalırsa iyi ve akıllı bir oyuncu. Performansı, senaryonun derin olmamasına, kurgunun tek düzeliğine ve genel anlamda filmin yüzeyselliğine rağmen başarılı hatta pek arka planı yansıtılmayan karakterine oyunculuk anlamında eklediği artılarla bu dengesiz denklemi olumlu yönde etkilemiş. Bir de işini oldukça ciddiye alıyor bu eleman.

Kötü film değil, çok iyi bir film de değil. Zaman zaman yok artık diyebilirsiniz ama filmin atmosferine verin, dert etmeyin. Kang Dong Won ve Go Soo' nun hatrına izlenir.

6 Eylül 2011 Salı

JYJ: EMPTY

Ahahahahaha, kapanış töreni ve JYJ...

Ayrıntılara dikkat ederek izleyince insan daha da fazla eğleniyor...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...