19 Şubat 2012 Pazar

KUROSHITSUJI: Sebastian Gerçeği...



Aslı Yana Toboso' nun mangası olan Kuroshitsuji hakkında aşağıda yazacaklarım 24 bölümlük ilk sezonunu içermekte. Henüz ikinci sezona başlamamış olmakla birlikte ileride bir gün ikinci sezonu da izleyeceğimi umuyorum.

24 bölümlük bu animeyi genel anlamda beğendiğimi söyleyebilirim. Soğuk ve karlı bir dönemde beni ziyadesiyle eğlendirdi. Eğlencelik kısmının yanında basit işleyişine rağmen ilgi çekiciydi tüm bunların yanında Sebastian' ın karizması olayın tuzu biberi oluyor ve 24 bölüm, bölüm içi hikayeleriyle birlikte derli toplu bir şekilde sona ulaşıyor.

Viktorya dönemi İngiltersinde Ciel Phantomhive' ın tek çocuk olduğu malikane yanıyor. Aile ölüyor, iki yıl sonra Ciel, 12 yaşında yanında uşağı Sebastian Michelis ile birlikte geri dönüyor ve ailesinin ölümünün ardındakiler ve kendini bu duruma düşürenlerden intikam başlıklı oyununu satranç tahtasına koyuyor.

Genel kurgunun yanında her bölümde, Phantomhive ailesinin esasında kraliçenin sadakatı yüksek hizmetkarları olmasından ve yeraltında nüfuzlarının büyük olmasından dolayı kraliçeden gelen talepler doğrultusunda Londra' da yaşanan olaylara el atarak bunları çözüyorlarlar zaman zaman bu olaylar gerçek hikayelerden esinlenerek oluşturulmuş en barizi Jack the Ripper olayıdır sanırım. Tabii ki gerçekçilik beklemesin izleyen hikayeler animenin ortamına ve gidişatına uydurulmuş. Bunun dışında bölüm için hikayeleri oldukça basit, çok karmaşık ya da kompleks olaylarla karşılaşılmıyor olsa bile atmosferin ve karakterlerin getirdiği çekicicilik ve dozunda eğlence izlemeyi keyifli kılıyor aynı zamanda bölümlerin içinde taşıdığı ironik çelişkiler de ilgiyi hak ediyor. Misal nehrin buz tuttuğu bölümde Nuh Peygamber ve tufan efsanesine değinilmesi, buzdan heykel yapalım yarışmasında Sebastian' ın gemiyi inşa etmesi ve insanların bir an Sebastian' ı Nuh' un yeniden yansıması olarak görmesi buna rağmen Sebastian' ın bu efsaneyi gayet karizmatik bir şekilde kendi içinde yorumlaması oldukça keyifli bir andı bana kalırsa. Ayrıca buz dansı çiftlerde Sebastian ve Ciel' i ilk sırada görmek ve izleyen insanları tepkisi bambaşka bir eğlencelik unsur oluverdi. Şu sanattan ve yemekten anlayan, estetik ve güzellik aşığı, kadınlara düşkün ama alttan alta insan ticareti yapmakta beis görmeyen kont ayrıca döneme dair hoş bir ayrıntıydı.






İnce ironiler bu kadarla kalmıyor genel anlamda bakıldığında Sebastian' ın özüne rağmen nezaketi, olayları çözmekteki kibarlığı, yapılan anlaşmaya sadakatı ve üstüne düşen görevi sonuna kadar mükemmel bir şekilde yerine getirişi ve genel anlamda bu hareketlerinin - kendi mantık ve çizgisinden ayrılmamasına rağmen - yarattığı sonuç bir konu. Bunun karşısında Melek' in kendi "idealist " düşüncesine saplantısı ve bu saplantı doğrultusunda giriştiği eylemler başka bir konu. Her ikisinin kendi eylemleri içerisindeki mantık, ilerleyiş çizgisi ve sonuçları karşılıklı ele alındığında ilgi çekici bir nokta ortaya çıkıyor bana kalırsa bir ayrıntı olarak.

Bölümler ilerledikçe Ciel ve Sebastian gibi efendi - uşak ilişkisi içinde Soma ve Agni ortaya çıkar. Böylece seriye Hint ezgileri de katılmış olur.Soma Hindistan' da bir prens - bencil, şımarık, yalnızlığı için etrafındakileri suçlayan, pek olgunlaşamamış bir genç -, Agni ise Brahman ailesinin tembelliği ve zevk düşkünlüğünü görmüş bundan nefret etmiş kendini "kötülüğe" vermiş ve bu nedenle ölüme mahkum edilmişken Soma tarafından ipten alınmış ve kendini Soma' ya adamış bir uşak. Hint nameleri girince seriye Hinduizm' e de ufaktan serinin işleyişi ve kurgusu içinde eritilecek şekilde değinilmiş. Kali ve Kali' nin hikayesi göz önüne serilmiş. Bu hikayeye ve Kali' ye yine kendi içinde tutarlı ve en şık yorumun Sebastian' dan gelmesine insan pek şaşırmıyor. Öyle ki bu efsaneden çıkarılacak ders ile inanıyorsun ama neye inandığını henüz algılamamışsın şeklinde bir alt metin ile Soma' ya ayarın hasını veriyor sevgili Sebastian.




Oldukça eğlenceli bir ikili olan Soma ve Agni ile ilgili dikkatimi çeken bir başka nokta ise aralarındaki ilişkiye dayanarak ikisine verilen "Soma" ve "Agni" isimleri oldu. Gerçi mangaka nın böyle bir amacı ya da niyeti var mıydı bilemiyorum ama bu tutarlılık ve hoş döngü kendi yorumuma göre beni oldukça tebessüm ettirdi. Şöyle ki; Soma Hinduizm' de Vedalarda adı geçen kabaca Tanrıların içkisi olarak tabir edebileceğim bir içecek, evet evet aynen Yunan mitolojisinde yer alan nektar gibi. Aynı zaman da bir tanrı olarak da tasvir edilir ancak bir içecek olarak içen tanrılara ölümsüzlük, güç ve aydınlanma sağlar ve bu içeceği en çok tüketen tanrılardan bir tanesi Agni' dir. Agni' de Vedik tanrılar arasında - kabaca - ateş tanrısı olarak bilinir. Tanrılar ile insanlar arasında bir elçi, Vedalarda oldukça sayılan ve yer alan, en yüce tanrılardan bir tanesidir. Aynı zamanda bilgeleğin, öğrenilmiş bilgi ve doğruluğa giden yolu açan ve bilgeliğe ulaşılmasını temsil eder. Animede kendisini ölümden kurtaran Soma' yı kendi tanrısı olarak görür Agni, onun sayesinde gerçekleri anladığını, ışığı gördüğünü ve kendisini buna adadığıve benzeri şeyleri söyler Sebastian' a. Aynı zamanda sağ elindeki ateş ya da ışığı kullanır zaman zaman. Vedalarda da Soma' yı içen Agni' nin güçlendiği söylenir ve Vedalarda isimleri yan yana geçer.

Bir başka ilgi çekici hikayede Lau ve Ranmao. Lau' ya ayrıca hasta olmak ile birlikte hikayeleri ve kelebeklerden dem vurması Çin' deki "The Butterfly Lovers" hikayesini anımsatmakta.

Neyse fazla dağıttık, bunlara benzer hikayeler de bulunabilir bu animenin içerisinde. Şimdi bir de karakterleri sevme konusunda seiyuların önemine değinmem lazım ama atlıyorum bu noktayı :)

Seriye damga vuran iki karakter daha var, adlarını anmazsam olmaz. Shinigamiler klasmanından Greil. Kırmızı ağırlıklı tarzı, bakış açısı ile birlikte başlarda sinir bozucu iken sonra bu olumsuz etkileri siliniveriyor. Sebastian' a olan tutkusu ise bambaşka. Ayrıca şu kilise bölümünde rahibe ile Sebastian ahırda iken tavır ve ifadeleriyle Sebastian' ın fan girllerinin duygularını yansıttığı kanısındayım.




Yine bir diğeri ise Undertaker dır. Ben bunu yorumlayamıyorum ama benim gözümde Sebastian ile birlikte serinin en cool karakteridir. Hiçte cool takılan bir tavrı olmamasına rağmen.



Animenin açılış parçası Sid " Monochrome Kiss' i severdim de bu animenin açılışı olduğunu bilmezdim. İlk bölümden sonra izlemeye devam etmemin en önemli nedeni olmuştur bu parça. Kapanışlar da oldukça iyi gerçi " I' m alive' ı başta sevmemiştim ama chibi Sebastian hatrına dinleye dinleye sevmeye başladım :)"Kalafina' nın Lacrimosa' sı için ise zaten diyecek bir şey yok.



Sebastian ve Ciel' e pek değinme gereği görmüyorum. Sebastian ortada zaten. Ciel ise geçmişin yükü, duyguları, olaylara bakışı ile yeteri kadar anlaşılabilir. Kendisinin beni en çok etkilediği bölüm Sebastian' ın gittiği bölüm oldu sanırım. Varoluşunu sorgulayarak aslında nefret ve intikam duygularının da bir insanı varedebileceğini keşfetmesi ile ilgi çekici oldu. Evet pek tasvip etmesekte bunlarda insanı şekillendiren dürtüler olabilir ve bu gerçek yadsınamaz. Aynı zamanda 12 yaşında bir veledin yanında biri olmadan ayakta kalamayacağını ya da emellerine ulaşamayacağını göstermesi açısından da hoş bir bölümdü.

Evin üçlüsü Meirin, Bard ve Finn + Tanaka ise bambaşka.



Yarattığı atmosfer, basitliği, karakterleri, eğlencesi ve şık ve fair play üzerine kurulu sonuyla kendi içinde tutarlı ve keyifli bir anime olduğunu söylebilirim.

Son olarak türü üzerinde kafa karışıklığı hakim doğal olarak; yaoi, shonen ai hatta shota bile denilebilir fakat bu durum karşısında Tanaka gibi elimde kupamla "ha ha ha" diye gülerek, türü bırak eğlenmeye bak diyorum.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...