26 Haziran 2017 Pazartesi

Man to Man ( Kore Dizisi): En Büyük Star, Dark Death



Man to Man 2017 Kore dizilerinden bir tanesi. İzlerken keyifli zaman geçireceğiniz, ajanlı kaçanlı, aksiyonel ama aynı zamanda sıcak ve sevimli bir dizi mi arıyorsunuz? O zaman size bir adet, 16 bölümlük Man to Man hediye ediyoruz.


Park Hae Jin, Park Sung Woong, Kim Min Jung, Chae Jung An, Yeon Jeong Hun gibi isimlerin yer aldığı dizi eğlenceli.



Ajan K (Park Hae Jin) var elimizde  bir tane. Şimdi, Kore istihbaratında  Ghost dedikleri bir tür varmış. Bunlar gerçek kimliği tamamen saklı birer hayalet gibiler. İsim yok, şan, şöhret yok. Genellikle yurt dışı operasyonlarında görev alıyorlar. Ajan K da böyle biri işte. Gelin görün ki bir gün Kore'deki üç tahta oyma Buda heykelini bulma görevi için geri çağrılıyor. Bu gizli görevde yeni kimliği ünlü Koreli aktör Yeo Woon-Gwang' in koruması olmak oluyor.



Yeo Woon-Gwang (Park Sung-Woong) Dark Death rolüyle kendini dünyaya tanıttıktan sonra işleri biraz daha yoluna girmiş bir aksiyon filmi yıldızı. Kendisine biraz düşkün, zaman zaman kaprisli bir kişi.


Cha Do-Ha ( Kim Min Jung), Yeo Woon- Gwang' ın bir numaralı fan girl' ü ve menajeri. Kendisini tamamen bu aktöre adamış durumda.



İşte zavallı Ajan K, onca James Bondculuktan  sonra bu ekibin bir parçası ve koruması oluveriyor. Bununla birlikte gizli görev devam ediyor.


Dizinin ilk iki bölümü klişelikten ölüyor. Özellikle ilk bölüm. Ha, kötü mü?  Eğleniyoruz çünkü dizi de kendini çok ciddiye almıyor. Devamında daha iyi toparlıyor dizi kendisini.




Bu arada dizide  Park Hae Jin' in oynadığını birinci bölümün sonunda idrak edebildim. Onu da kendim idrak edemedim, açıp dizide kimler oynuyormuş baktım. Neyse bu çocuğu sevmeme rağmen birinci bölümün sonunda tanıyabilmiş olmam da başarı. Dizi bittikten sonra da durumun farkına varabilirdim ^^







Yeon Woon Gwang ( Park Sung Woon ) :  Dizinin aslında en kral insanı. Bu arada bu adam da hiç yaşlanmıyor  sanki, gerçekten moralim bozuluyor bakın. Gerçi dizide kullandıkları kadar maske ve bakım ürünü kullansam ben de biraz daha farklı olabilirdim belki.


Bu arada sabahları kalkmamak için verdiği mücadele ve taktikler aynı ben. Zaten bu sahneleri gördüm, hemen diziye ve karaktere kanım ısınıverdi.




Guard Kim yani bizim koruma Kim yani Agent K' nın bu film ekürisine başlarda tavırları çok eğlenceliydi sonlarda daha bir tatlı oldu. Ajanımızı takdir ediyoruz ki kendisi mükemmele yakın bir karakter oluyor. Park Hae Jin iyi bir iş çıkarmış, zaman zaman Park Hae Jin ve mimiklerini seyrediyoruz zaten. İyi götürmüş diziyi.





Cha Do Ha (Kim Min Jung):  Başlarda eğlenceli bir karakter sayılırdı Cha Do Ha  ancak ilerleyen bölümlerde karakter biraz sıkıcılaştı sanki? Kim Min Jung güzel kadın, performansı da fena değil ancak sanki zaman zaman abartıya çok düştü. Bu arada gözleri çok tatlı.



Song Mi-Eun ( Chae Jung  An) :  Dizinin en "acıları kadını" vakası olmasına rağmen bunu çaktırmaması takdire şayan. Bir nevi amazon kendisi birilerine göre ^^


Lee Dong-Hyun (Jeong Man-Sik):   Dizinin en neşeli karakteri kendisi olabilir. Son derece renkli bir o kadar da doğrucu.


Bu arada arada Namgung Min de misafir oyuncu olarak belirdi ya,  o esnada keyiflerden keyif beğeniyordum :))



Dizinin en pislik karakterinin kim olduğunu ben söylemiyorum, izleyince öğreneceksiniz.





Yani diziyi bence izleyin. Tamam,  ikinci bölümdeydi sanırım, o fantastik trafik kazası falan ne oluyoruz dedirtebilir ancak diziyi izlemenin şartı bu. Kendimizi rahat bırakıyoruz, kafamızı takmıyoruz çünkü dizinin konsepti bu. Bunun dışında oyunculuklar iyi, aksiyon iyi, komedi iyi. Bir tek bazen Cha Do Ha ve Cha Do ha &Kim Sul Wul sahneleri uzuyor, onu da görmezden geliyoruz.


Yalnız bu esnada Türk Hava Yolları nasıl sponsor olduysa bu diziye, dizideki tüm uçuşlar  Türk Hava Yolları ile ahahahaha..Ayrıca dizide yer alan David McInnis' i de kutluyoruz. Petrov'luk kendisine çok yakışmış

Bana kalırsa  Man to Man' e şans verin. Pişman olmayacaksınız.





19 Haziran 2017 Pazartesi

Voice: Kore Dizisi




2017' de yayınlanan Kore dizilerinden bir tanesi olan Voice polisiye/gerilim tarzında 16 bölümlük bir dizi.


Bir adet dedektifimiz var, Moo Jin-Hyuk (Jang Hyuk). Kendisi gayet başarılı bir dedektif öyle ki ödüller falan alıyor ancak ne yazık ki bir gün karısı bir katilin ellerinde can veriyor.  Moo Jin Hyuk' un eşi öldürülmeden önce acil durum çağrı merkezini arıyor yani dizide bu numara 112 ancak büyük bir hata nedeniyle katile avlanıveriyor. Sonucunda tüm suç bu çağrı merkezinin bir çalışanı olan Kang Kwoon-Joo' ya atılıyor (Lee Ha-na) her ne kadar kendisi durumun hiç de göründüğü gibi olmadığına ve çağrı merkezinin kayıtlarının silindiğini iddia etse bile.



Aradan zaman geçiyor, başarılı dedektif bir tür depresyon içerisinde rütbesi düşürülmüş bir şekilde yine polis organizasyonu içinde çalışmaya devam etmekte. İşitme yeteneği çok yüksek hatta özel olan Kang Kwon-Joo ise yurt dışına çıkıp  konu ile ilgili eğitim aldıktan sonra Kore' ye geri dönmüş. Yaptığı ilk iş,  Jin-Hyuk' un çalıştığı karakola gelip 112 merkezi açtırmak ve özel bir ekip kurdurmak. Tabii ki hem üstleri hem de Jin-Hyuk' u ikna etmek kolay değil. Her ne kadar her ikisi de geçmişteki bu olaydan etkilenmiş olsa da birbirlerine pek güvenleri yok.



Dizi, bu çağrı merkezine gelen ihbarlar ve polisin buna verdiği tepkileri bölümlerde işlerken arka tarafta hem Moo Jin-Hyuk hem de Kang Kwon Joo bu bir türlü ulaşılamayan, korunan seri katili arıyor.


Bu diziye bir türlü elim gitmiyordu açıkçası. İlk bölümden sonra da acaba bıraksam mı diye düşünmüştüm. Sorun diziden değil benden kaynaklıydı aslında ama devam ettiğim iyi olmuş.



Dizinin dinamosu kesinlikle Jang Hyuk, adam kendini ve diziyi izletiyor. Kurgu fena değil, oyunculuklar iyi. Takıldığım tek nokta Lee Ha Na. Oyunculuğu iyi hoş ama tüm dizi boyunca koruduğu ağlamaklı ses tonu bana battı. Belki sadece ben takılmışımdır buna. Dizide bonus olarak bir adet Yesung da bulabilirsiniz.



Dizide ayrıca görüyoruz ki acil durumlarda iletişim ve olaya anında müdahale önemli. Bu esnada geçen zaman kritik. Herkesin bunun farkında olması çok hoş olurdu zira bir olay için aradığınızda ekiplerin bir saat sonra varması pek hoş olmuyor.


Bana kalırsa Voice, 2017' nin kayda değer ve iyi dizilerinden bir tanesi. Göz atmakta ve izlemekte fayda var.


Bir anlaşma yapsak ve bu tarz dizilerin sayısı artsa daha hoş olmaz mı acaba?

14 Haziran 2017 Çarşamba

Pied Piper ( 2016 - Kore Dizisi ) - Kavallar, Masallar, Hayatlar...




Pied Piper 2016 yapımı Kore dizilerinden bir  tanesi. Nicedir romantizmden uzak polisiye tarzı dizi arayışlarım esnasında dizinin övüldüğünü görüyordum. Sonunda diziyi izlemeye zamanım oldu.


Shin Ha-Kyun , Yu Jun-Sang, Jo Yoon-Hee, Kim Hong-Fa, Sung Dong-Il, Jo Jae-Yun, Yoo Seung-Mok  gibi isimlerin yer aldığı bu Kore dizisini herkese tavsiye ederim.



16 bölümlük bu Kore dizisi temelini Fareli Köyün Kavalcısı üzerine oturtmuş. Hemen hemen hepimiz bu masalı biliriz. Hamelin' i fareler basınca kavalcı halk ile anlaşır ve fareleri kavalından çıkan müzik eşliğinde kasabadan uzaklaştırır. İşini bitirip insanları bu büyük dertten uzaklaştırdığında ise kasabanın önde gelenleri anlaşmayı bozar ve hiçbir şekilde kavalcıya verdikleri sözü yerine getirmez. Sonunda kavalcı bu sefer kavalının peşine kasabanın tüm çocuklarını takar ve onları alır götürür, geride ise sadece bacakları sakat bir çoban kalır. Grimm Kardeşlerin tüm masalları gibi bu masal da son derece karamsar. Çocukken bu masalı okuduğumda hiç kimseyi haklı bulmamış bir de üzerine böyle masal mı olur diye isyan etmiştim, diğerlerinden farklı olarak.  Bana en karanlık gelen masallardan biriydi sanırım.




(Kim Bo Hyung / Spica) - Our Story)




Dizide Joo Sung-Chan ( Shin Ha-Kyun ) bağımsız bir arabulucu olarak hayatını sürdüren biri. Her ne kadar bağımsız olsa da aslında ağırlıklı olarak ilişki içinde bulunduğu bir firmanın iş ile ilgili ara buluculuğunu yapmakta çoğunlukta. Günün birinde bu şirketin Filipinler' deki çalışanları kaçırılır ve üstüne şirketten fidye istenir. Böylece  Joo Sung-Chan' a Filipinler yolu düşer. Hayatı ve pazarlığı bir al-ver ilişkisi içinde gören Joo Sung Chan,  bu 5 rehineden dört tanesi kurtarır. Kore' ye döndüğünde  bir kahraman olarak karşılanırken bir süre sonra o esnada bulunduğu bir restorana bir saldırı düzenlenir. Bu sırada restorandaki bu saldırıya polis çatısı altında zorla kurulmuş olan arabulucu takımı ile bir muhabir olan Yoon Hee-Sung (Yu Jun-Sang) da bu dahil olur. Kavalcının ilk işi olan bu saldırıda bir takım şeyler yüz üstüne çıkarken (aslında bunun buz dağının görünen kısmı olduğu pek anlaşılmıyor) bu durum bazı insanların hayatını etkiler. Bunun ardından Kavalcının diğer planları sırasıyla gelmeye başlar...



Aslında bir toplum ve sistem eleştirisi olan dizide karşıtlıklar, doğru- yanlış, yöntemler, toplumun unutkanlığı, vicdan azapları, öfke ve intikam duyguları bireysel ve kitlesel olarak işlenirken ajitasyondan olabildiğince uzak durulmuş ki bu benim için artı puan. Bunun dışında oyunculukları ben beğendim, doğal ve sırıtmıyor. Dizinin konusunu anlatınca çok karamsarmış gibi geliyor ancak bunu iyi dengelemişler ve dizi kendisini soluksuz izletiyor. Bir alt metni var, bunu ne sloganist ne de baskın bir şekilde sunuyor sadece aslında günümüzde uzak olmadığımız çoğu olayı mümkün olduğu derecede tarafsız bir şekilde izleyenin önüne koyuyor. Öyle geniş ölçekli de değil aslında, küçük bir olay, küçük bir mekan ancak evrensel bir durum denilebilir kısaca...





(Bunu dizi boyunca sık sık duyacaksınız. Diziye ayrı bir hava katmasının yanında çok yakışmış. Bu arada aslında bu sözler  Heinrich Heine' e ait ve  Schubert tarafından bestelenmiş parçalardan bir tanesi ve orijinal adı Der Doppelganger. Yazının altında Schubert versiyonunu bulabilirsiniz)




Bir noktaya ayrıca değinelim. Dizi 14. bölüme kadar kurgu açısından, derlilik topluluk, karakter gelişimi ve diğer açılardan çok iyi ilerliyor. 14. bölümde de bitirebilirlermiş aslında. 15. ve 16. bölümde "olay açısından abartmışlar ama" diyebilirsiniz ancak aslında bu iki bölümde özellikle değinilen bazı noktalar var. Bana kalırsa bu söylenecek olanlar söylenmese eğer eksik kalırmış. Yani belirtmeden geçemeyeceğim, 16. bölümde duygulanmadım değil. Oldukça duygulanmış olabilirim...





( Ost' un güzel parçalarından bir tanesi daha...)




Aslında Pied Piper hakkında yazılacak çok şey var ancak izlemeyenlere haksızlık olmasın, tadı kaçmasın. Çok detaylı bakmadım sadece göz ucuyla okudum ancak yanlış anlamadıysam dizinin reytingleri düşükmüş Kore'de. İlginç bir durum daha...Yine de siz onlara bakmayın ve Pied Piper' a şans verin hatta normalde Kore dizisi izlemiyor olsanız bile bunu atlamayın bence, şiddetle tavsiye ederim.



11 Haziran 2017 Pazar

MİHAİL BULGAKOV: Ölümcül Yumurtalar - Kitap - ( 2017 Klasik Kitap Okuma Maratonu- 5)





Mihail Bulgakov 1891 - Kiev doğumlu bir Rus yazar. Kendisinin eserleri dönemi boyunca  yasaklandığı  ya da daha doğrusu yazar ve eserleri dışlandığı için eserleri zamanla değer kazanan yazarlardan bir tanesi. Ülkemizde de eserleri çevrilmiş ve çoğu okur kendisiyle çoktan beridir tanışmış durumda zaten. Şahsen Ölümcül Yumurtalar benim ilk Bulgakov kitabım oldu ama ne diyoruz;  Geç olsun, güç olmasın. Benim adıma devamı gelecek.



Kitap ile ilgili yorumlarıma geçmeden önce belirtmem  gereken bir nokta var ki o da kitaba istemeden de olsa biraz kötü davranmış olmam olabilir, tamamen elimde olmayan nedenlerden ötürü. Öncelikle kitabın dili çok sade, bir oturuşta okuyabileceğiniz bir öykü olarak düşünün. Ne yazık ki çok yoğun ve benim adıma beklenmedik olayların geliştiği bir sürece denk gelmesi açısından kitap benimle birlikte bir ay dolaştı durdu. Toplamda bakarsanız bir kaç saat içinde bitirmeme rağmen uzun aralıklar girdi araya. Bu nedenle hakkını verememiş olabilirim. Bazen istemeden oluyor böyle işler.



Kitap 1924 yılında yazılmasına rağmen olaylar ağırlıklı olarak 1928 yılında geçiyor. Ülkesinde  ünlü ve başarılı bir zoolog olan Profesör Persikov günün birinde kimsenin farketmediği bir kızıl ışını keşfediyor. Çeşitli deneme ve deneylerin ardından bu ışının çok sıra dışı olduğunu anlıyor,  öyle ki bu ışın belirli şartlar ve düzenekler altında organizmalara bir etki yapıyor. Bilim dilinden uzak ve kabaca onları canlandırıyor diyelim. Yani onları büyütüyor, işi çabuklaştırıyor. Persikov, Moskova' nın canlı ve ışıklar altındaki hayatından kopuk, kendisini enstitünün laboratuvarına adamış ve bilim etiğinin takipçisi bir bilim insanı olarak bunun karşısında oldukça heyecanlanmasına rağmen daha bu ışına bir ad koyamadan ya da bir netliğe ve doğru sonuçlarına ulaştıramadan (kendi adına) bu büyük ve muhteşem buluş gazeteciler aracılığıyla  yani medya ağzından yayılıyor. Bu haberler hem devlet hem de insanlar arasında bir heyecan dalgası yaratıyor her ne kadar Persikov bundan hoşnutsuz olsa da.


Bu kızıl ışının heyecanı ülke ve yurt dışına yayılmışken bir şekilde Rusya' da tavuklar üzerinde görülen bir salgın başlıyor ve sonunda ülkede hiç tavuk ve yumurta kalmıyor. Partinin gözüne girmiş ve yükselmiş bir kişi, Persikov' un ışınını ülkedeki bu sorunu çözmek için kullanmak adına devlet kademelerinin iznini alıyor her ne kadar Persikov buna karşı olsa da....


Kitaba üç açıdan yaklaşmam gerekirse öncelikle türünden bağımsız olarak kurgusu ve dili basit, akıcı, eğlenceli. Dil gerçekten son derece sade. Zaman zaman ince görüyor. İkinci kısım denilmesi belki doğrudur, belli bir ivme kazanıyor ve işin boyutları biraz ( beklenmedik değil aslında) değişiyor. Gayet derli toplu ve bu öykü ve anlatım dili keyif verici.


İkinci nokta şu. Kitabın arka kapağı da dahil, kitap ile ilgili çoğu yorumda kitabın bir sistem eleştirisi olduğundan bahsediliyor. Ben de bu fikirdeyim ancak kitap Rus tarihi ve gelişimiyle de yakından ilintili doğal olarak. Bu nedenle Rus tarihini ne kadar iyi bilirseniz, bu sistem eleştirisinin derinliğini daha net görerek keyiften keyife koşabilirsiniz. Ben şahsen kendi bilgi dağarcığım kadarıyla bazı noktaları yakaladığımı düşünüyorum. Bazen acaba mı dedim, kitabı bitirdikten sonra bazı bilgileri tazeleme ihtiyacı duydum. Gülümsemem pek kaybolmadı diyelim kitap boyunca. Bu sade öykünün ardından ince bir sistem eleştirisi çıktı. Bununla birlikte bazı kelime oyunları da ayrıca tat kattı. Mutlaka anlayamadığım ve yakalayamadığım pek çok nokta da vardır. Kitap çok sade ancak bu sadeliğin ardında derinliği var ve insanı düşünmeye ve öğrenmeye sevk ediyor.



Ha, üçüncü nokta da şu. Rus tarihini bilmiyorsanız kitap yavan mı gelecek ya da sistem eleştirisini göremeyecek misiniz? Öyle bir durum söz konusu değil. Kitap aynı zamanda evrensel bir sistem eleştirisini de kapsıyor. Bilime bakış açısı, iktidar-bilim -ilişkisi, devletin insana karşı tutumu, medya ve basın, kitlelerin tepkileri  gibi hepimiz anlayabileceği durumları anlayabilmek ve görmek için derin bir tarih bilgisine sahip olmanız gerektiğini sanmıyorum.



İş Bankası Kültür Yayınlarının basımı ve Tuğba Bolat' ın çevirisiyle okuduğum kitap 124 sayfa. Bence Ölümcül Yumurtalar' a bir şans verin. Yazarın diğer kitaplarını henüz okumadığım için diğerlerinin içindeki yeri ile ilgili bir yorum yapmam mümkün değil ancak kitap benim için bir başlangıç oldu. Şimdi gelsin diğerleri.



4 Haziran 2017 Pazar

Ao No Exorcist: Kyoto Fujouou-hen (Anime)




Uzun bir aradan sonra Ao no Exorcist : Kyoto Fujouou-hen' i izlediğime memnunun. 2017' nin 12 bölümlük bu animesi - belki de zamanlama nedeniyle- bana iyi geldi, keyif verdi.


Bu seriyi genel olarak seviyorum çünkü öncelikle seslendirmeleri çok güzel. Efendim, bir Okamoto  Nobuhiko  olsun, bir Kamiya Hiroshi  olsun, bir Yusa Kouji  olsun ve daha nicesini dinlemek çok keyifli. Nakai Kazuya' ya zaten hastayım burada yine kulaklarımın pasını aldı hatta bir anlığına kulaklarımı  tamamen mest etti ^^


Karakterleri seviyorum, eğlenceliler.


Bu 12 bölümün en vurucu sözleri daha doğrusu alıntısı tabii ki Mephistophilesten geldi. Nietzsche' den yaptığı alıntı ile bir nevi her şeyi özetleyiverdi.

Nietzsche' nin İyinin ve Kötünün Ötesinde adlı eserinde yer alan söz şöyle; ( Kitabı raftan indirip bakmaya biraz üşendiğim için bölümdeki çevirisini ekliyorum buraya)


"Canavarlarla savaşanlar, sonunda canavar olmamaya dikkat etmelidirler. Ve bir boşluğa uzun süre bakarsan, boşluk da sana bakar."


Mephisto' nun ağzına çok yakıştı ve şık durdu bu sözler. Eğer zamanınız olursa kitabı da okuyun bence.


Bu arada Nietzsche çok sevdiğim bir yazar olmasına rağmen adını hala tek seferde yazdığımdan emin olamıyorum :( Bir de Soren  Kierkegaard var bu şekilde. Bunu hele mümkün değil yazamıyorum :(



Neyse, ve tabii  müzikler var bir de işin içinde. Ao No Exorcist' in müzikleri çok güzel bence.

Misal, Matsuri. Şu güzelliğe bakar mısınız? Gerçi, movie' nin de ost' undaydı yanlış hatırlamıyorsam. Eh, ne güzel yeri gelmişken hemen buraya ekleyelim.





Bir manga cahili olarak manganın gidişatını, durumunu bilemiyorum ama daha fazlası olsun istiyorum.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...